volkan diyaroglu

Gazetelere hızla göz atarken bir fotoğrafa takılıp kalıyorum. Belli ki, içeriğini tamamlamaktan öte bir başka özelliği var bu görüntünün; en azından benim için böyle. Nitekim fotoğrafla ilgili yazıyı okuma gereği bile duymadım; çünkü ilk çarpıcı etkiyi aşıp biraz dikkatli bakınca, az da olsa güncel olayları takip eden biri için her şey açıkça ortadaydı: Seçim sonrası Mısır’daki gergin ve o ölçüde belirsiz ortam.

 

Ne var ki, fotoğrafın bunu doğruladığını söylemek çok güç; hatta bana göre tam tersi söz konusu: Her şey, sanki önceden planlanmış gibi fazlasıyla yerli yerinde; ve bu da belirsiz olanın tercih edilen düzenlemede farklı bir mantığa göre biçimlenme olanağını gösteriyor bize. Buna göre, figürlerin konumlandığı yere bakınca, kesitlenmiş görüntü şöyle dursun, dış dünyadaki karşılığı kolayca belli olan figürlerin bile temsil yükünden kurtulduğunu görüyoruz.

 

Bu aşamada söz konusu fotoğrafın neyi belgelediği kendiliğinden önemini yitirip, bir başka düzlemde ilgi alanımıza giriyor: İşlenmemiş buradalığın usturuplu taban planı.

 

Aslında kapsamlı bir karşılaştırmaya çok elverişli olmakla birlikte, şimdilik fazla ayrıntıya girmeden ş u kadarını söylemekle yetinelim: Volkan Diyaroğlu’nin resimleri de, doğurgan (yoruma açık) belirsizliği büyük ölçüde bu örtük taban planına borçludur. Bunun yol açtığı sonuç ise hiçbir kuşkuya yer bırakmaz: Varlığa şeklini ödünç veren şeyin dış dünyadaki karşılığını aramak, söz konusu resimler ile diyaloğa girmeyi peşinen engelleyen bir tuzaktır.

 

Hiç kuşkusuz, salt taban planındaki konum değerinden ötürü tanınabilir figür ile soyut, bir başka deyişle amorph yapı arasındaki sınır çizgisi kendiliğinden iptal olmaz; ama daha sonra görmeye çalışmak üzere, ısrarla bakmayı kışkırtmanın başka yolu da yoktur.

 

Öte yandan Volkan’ın yapıtlarını irdelerken önemli bir ipucuyla karşılaşıyoruz: Resim yapmanın büyüsüne kapılmadan her ş eyi olabildiği kadar hesaplı yapmaya çalışan bir sanatçı var karşımızda – temkinli, ama ölçüsüzü ölçüde arayan bir gözü kara. Dolayısıyla kompozisyondaki tesadüf yanılsaması, büyük ölçüde tesadüfe karşı koyan bir ilkeli üretim modelinin sonucu burada. Bu modelin ardında ise birbiriyle bağıntılı iki kavram çifti çıkıyor önümüze; en hafifinden, bu kavramlar aracılığıyla Volkan’ın resim dünyasına bir giriş olanağı buluyoruz usulca. Bunlardan ilki tasarlamak/tahayyül etmek, diğeri ise kurmak/kurgulamak.

 

Bu bağlamda önce ş u noktanın altını çizelim: Bir düzenleme, yani yan yana koymanın (con-ponere) sonucu olarak kompozisyon, kurmak üzerinden inşa edilir daima -ya da ş öyle formüle edelim: Her kurgulama, kendisini önceleyen bir bir kurma işleminin sonucudur esasen. Ancak tıpkı işçi gibi çalışmayı öngören bir kurma edimi söz konusudur burada. Kurgulamayı ön plana almadan, kurma edimine sadık kalmaya gelince, bu da kurmacanın teminatıdır son tahlilde.

 

Tahayyül, doğası gereği, sona dair bir görüyü daha başlangıçta içerir. Dolayısıyla tahayyül ürünü olan eserin başat özelliği, büyük ölçüde sondan başa doğru ilerleyerek tamamlanmış olmasıdır.

 

Bu belirlemenin ışığında Paradoksunu Evde Bırak’a baktığımız zaman, Volkan’ın resim diline ilişkin bir dizi somut ipucuyla karşılaşıyoruz. Hemen altını çizelim: Volkan, resme başladığında sonuçta ortaya çıkacak nihai görüntüyü (düzenleme) önceden kestirmeye girişmez; çünkü adım adım ilerleyip son noktayı koyduğunda, tahayyül edebileceği bir resimle buluşmuş olduğunu nasılsa görecektir. Bu da söz konusu resmin kurgulamadan çok kurmanın izinde yol aldığını gösterir bize. Dahası, böyle bir üretim modelinde yaratıcı özgürlüğün devinim alanına her şeyden önce bilinçli denetim dahil olmuştur hiç şüphesiz.

 

Çağdaş resimde görünürlük kazanan bir başka önemli şey de jest olarak resim yapma ediminin tuval sathında yer almasıdır. Resim, bu tür çalışmalarda üretim sürecinin seyir defteri gibidir. Öyle ki, fırçanın takip edilebilir hareketi, kısmen de olsa, bedeni olana dair bir kayıttır adeta. Deluze için dokunsal nitelikli bu görünürlük, resim jestinin sonucunun görünürlüğünü iptal ederek, onun yerine resim jestinin kendisini koymuştur.

 

Bir jest olarak resim yapma fiilinin izlenebilir durumda olması, anlık yaşantının kaydına yönelik bir ipucudur esasen – ruhen bir ş eyin eşiğinde olma hali. Bu fiilin sonuca gizlenip, izlenebilir olmaktan çıkması ise, yaşantıyı daha kapsamlı yorumlayıp, öznelliği farklı boyutları (mahremiyet?) ile kurcalama olanağı verir bize.

 

Besbelli: Volkan bu konuda hayli ketum. Nitekim kimi zaman ölçülü biçili olanın sınırlarını zorlamaktan geri kalmasa bile, keyfi olana sınırlı ölçüde hak tanıyor hep. Bir başka deyişle, burada resim jestinin öncelikle sonuç olarak görünür olması, yaşantı içeriğinin kapsamlı yorumu yerine, bilinç niteliğinin sorgulanabilir olmasına bırakmıştır yerini.

 

Öyleyse bir kez daha ş u gerçeği vurgulamadan geçmeyelim: Bütün bunlar, sözünü ettiğimiz kavram çiftlerinde tasarlama ile kurmanın ağırlıklı olduğu bir üretim modeliyle karşı karşıya olduğumuzu açıkça ortaya koyar; ve bunun da tahayyül ve kurgulamaya karı mesafeli duran temkinli taşkınlığın güvencesi olması bizi şaşırtmıyor.

 

Hesaplaştığımız bir resimde başlığın (isim) ne ölçüye kadar belirleyici olduğu her zaman tartışmaya açıktır; hele Volkan örneğinde tanık olduğumuz üzere bu isim sonradan ve tamamen keyfi olarak verilmişse iyice kuşkuludur. Ancak bu resimde ev görünmese bile, alışılmış düzenleme mantığı açısından, paradoksun tüm tuval sathına damgasını vurduğu açıkça ortadadır. Bir başka deyişle, yanılsama aracı olan ışık, renk, gölge, oylum vb. öğelerin hemen hepsi, aslında semantik kaygıya hizmet etmesine karşın, yine de görünür (tanınabilir) olanla çelişkili bir ilişki içindedir. Paradoks, çok yönlü bakış açısı bağlamında, kendini tırmalamaya aday resimdeki örgensel bütünlük yanılsamasıdır bu resimde. Buna göre eklemleme (articulation) süreci, bu farklar arasındaki olası kopukluğu, yani hazırlanmış çelişki olarak paradoksa çıkarılan davetiyeyi uyumlu bütüne yönlendirme çabasıdır. Apaçık: Evcilleşen kaos, görsel dil bağlamında, her yöne saygı duruşundaki bilinç niteliğinin güvencesiyle karşımıza çıkıyor bu örnekte.

 

Ayrıntıya girmeden somut örnekler ile açımlamaya çalışalım. İlk ve en çarpıcı olanı, oylum yanılsaması ile iki boyutlu yüzeysel (tuval sathına bitişik) mevcudiyetin yan yana bulunmasında gösteriyor kendisini. Volkan bir tür dramatis personae olarak resmin merkezindeki dikdörtgen kutuları üç boyutlu tasarlarken, düzlenmeye yönelik dağınık biçimde katılan (serpiştirilen?) daireleri tuval sathıyla bütünleşmiş durumda bırakıyor. Aslında bakışın odaklanacağı merkez, sağ taraftaki büyük beyaz leke ile yarış halinde olduğu için, birçok ş ey gibi buna da ihtiyatlı yaklaşmak zorunda kalıyoruz. Ancak ş unu kolayca söylemek mümkün: Volkan, tüm tuval yüzeyini eşit ölçüde kollayan bir modele göre üretiyor; ilgi odağı, kurma yoluyla tüm tuval sathına yayıldığı ölçüde üretim sürecine katkıda bulunuyor çünkü; ve böylece apar topar olmaya yatkın üretim süreci, tesadüfi, bertaraf edilmiş tesadüflerin toplamında yakalama olanağı buluyor sonuçta.

 

Diğer taraftan her ne kadar üretim sürecindeki kurma ve tasarlama eş zamanlı yol alsa da, kutuları kesin hatları ile biçimleme şeklindeki titiz çalışma yöntemi, yeri geldiğinde kimi bölümlerde akrilik boyanın tesadüfi akışı yahut serbest çiziktirmeye yer açmaktan geri kalmıyor. Volkan çağdaş resim dilinde her biri ayrıca değerlendirme konusu olacak bu ve benzeri özellikleri paradoksal ilişki içinde teker teker sıralayıp kuruyor esasen, vice versa.

 

Biraz daha ilerleyince paradoks ile neyin kastedildiğini daha iyi görüyoruz: Biçimlendirme iradesindeki serbestî. Yine dairelerde bunun en somut örneklerinden biri çıkıyor karşımıza. Fırça, içi boş olan dairelerin (halka) kalıbında aradan çekilip, yerini bir tür baskı işlemine bırakırken, sol üst köşede fırçayla yapılmış olanlarda üretim sürecine damgasını vuran erkinliğin ustaca altını çiziyor; ve bilinç niteliğinin uzantısındaki bu ustalık, son tahlilde resmin tüm ayrıntılarında devam ediyor aslında.

 

Yine bu doğrultuda, ışığın farklı kaynaklardan çıkarak değişik yönlere dağılımının ötesinde, asıl dikkate değer olan ş ey düzenlemenin tam ortasında (düzmece merkez?) yer alan iki boyutlu içi boş bir çift halkanın gölgesinde karşımıza çıkıyor: Gölge, halkayı değil, düpedüz üç boyutlu bir küreyi işaret ediyor burada; ve bu da paradoksun imkânsızla giriştiği ironik oyunu gösteriyor bize.

 

Volkan, soyutlamanın sonuçlarını körü körüne göze almak yerine, figüre teslim olmaya karşı direniyor aslında. Bu durumda düzenlemeyi con-ponere olarak kurmanın güvencesiyle ortaya çıkan tahayyülün her defasında yeniden ayarlanmaya hazır bir kaotik ş ölen olduğunu görüyoruz – mevcudiyetini konumları arasındaki ilişkiyle pekiştiren figürlerin uyumlu birlikteliği.

 

Son olarak başa dönüp, tekrar Mısır’da çekilmiş fotoğrafa bakalım: Darbe sonrası muhalif kesimi belgeleyen fotoğrafta bu uyumlu birliktelik, burada kurma yoluyla keşfedilmiş olanın utkusunu paylaşıyor bizimle; üstelik canlı/cansız, figür/soyut ayrımını zora koşmadan silkeleyerek.

 

2013